SORU SOR

BLG DANIMA HATTI: 0(224) 451 6551

Çocuğunuz Okula Hazır Mı?

Çocuğunuz Okula Hazır Mı?
Son Gncelleme: 16.10.2012 , Okunma: 7395
Okula hazır bulunuşluk ya da okul olgunluğu kavramı ilk defa 1964 yılında National Associa fort he educatıon of young children (NAEYC) tarafından vurgulanmış ve “bir çocuğun okula başlamadan önceki evrede edindiği yeteneklerin toplamı” şeklinde tanımlanmıştır.

Hazır bulunuşluk, belli bir öğrenme faaliyetinin gerçekleşmesi için gerekli olan ön koşul davranışlarının kazanılması anlamına gelmektedir. En basit tanımıyla, hazır bulunuşluk herhangi bir etkinliği yapmaya, bilişsel, duyuşsal, sosyal ve psiko-motor bakımlarından hazır olma olarak ifade edilebilir. Erken çocukluk döneminde iki çeşit hazır bulunuşluk yaklaşımı vardır; ilki öğrenmeye hazır bulunuşluk, diğeri ise okula hazır bulunuşluktur. Öğrenmeye hazır bulunuşluk gelişimsel bir süreç olup, gerekli materyallerin öğrenilebilmesiyle ilgilidir. Okula hazır bulunuşluk ise çocuğun okul ortamında başarılı olmasıyla ilgili olup, çocuğun okula başladığı zamana kadar devam eden bir süreçtir.

Öğrenmeye hazır oluş kavramı ilk olarak George Stanley Hall tarafından ele alınmıştır. Hall, çocuğun belirli bir eğitime, örneğin ilkokul birinci sınıfa başlamadan önce neleri bilmesi ve yapabilmesi gerektiği sorusu üzerinde durmuştur. Çünkü Hall’a göre çocuk, bir şeyi ancak daha önce kazandığı şeylerle ilgili olduğu veya ilişkiye geçirebildiği oranda öğrenilebilir. O halde eğitim ve öğretimin herhangi bir aşamasına girerken çocuğun neleri öğrenmek zorunda olduğuna değil, daha önce neleri kazanmış olduğuna bakmak gerekir.

Okula hazır bulunuşluk ya da okul olgunluğu kavramı ilk defa 1964 yılında Natıonal Association fort he Educatıon of Young Children (NAEYC) tarafından vurgulanmış ve “bir çocuğun okula başlamadan önceki evrede edindiği yeteneklerin toplamı” şeklinde tanımlanmıştır.

Yavuzer de (2004) “okula başlayan çocuğun, belirli bir zihinsel olgunluğa ulaşarak sınıf içi etkinliklerde başarı göstermesi yeterli değildir” görüşünü savunmaktadır. Çocuğun oyun ve diğer sınıf dışı etkinliklerde de aynı başarıyı gösterebilmesi, bedence ve psiko-sosyal açıdan olgunlaşmasını gerektirir.

Aksi taktirde çocuk dışlanır ve okulun önde gelen toplumsallaştırma işlevinden yararlanamaz. Okumaya gerçek anlamda hazır olması için çocuğun önemli bir alt yapı kurmuş olması gereklidir. İlk olarak görsel gelişimi yeterli olmalıdır. Düşünme becerileri, sözcüklerin fiziksel görünümlerinin ötesine geçecek, soyut anlamları olduğunu anlayacak ve bu anlamları fikirlerle bağlantılandırmaya yetecek kadar gelişmiş olmalıdır. Dil ise üçüncü kilometre taşıdır, dilsel bilinç geliştirilmelidir.

Hazırlık kavramı, genelde okumayı öğrenmeye hazırlık anlamında kullanılmaktadır, fakat çocukların genel sosyal gelişimi ve entelektüel gelişimleri de okula hazır bulunuşluk kavramı içerisinde düşünülmelidir. Sosyal hazırlık; çocukların evden ve tanıdıkları yetişkinlerden uzakta bir grupta bulunma, ailelerinin dışında yetişkinlerin otoritesini kabul etme yönünde olumlu tecrübelerini, yaşıtlarıyla ve ilk kez bir arada oldukları çocuklarla nitelikli zaman geçirmelerini içerir. Entelektüel hazırlık; çocukların okulda karşılaştıkları yaşıtların ve yetişkinlerin dilini anlayıp kullanabilmelerini, sınıf tartışmalarında ve faaliyetlerinde öğretmen ve diğer çocuklar tarafından belirtilen fikirler ve konularla bağlantı kurabilmelerini, kendi yeteneklerine güvenmelerini içerir. Entelektüel hazırlık; çocukların okulda karşılaştıkları yaşıtların ve yetişkinlerin dilini anlayıp kullanabilmelerini, sınıf tartışmalarında ve faaliyetlerinde öğretmen ve diğer çocuklar tarafından belirtilen fikirler ve konularla bağlantı kurabilmelerini, kendi yeteneklerine güvenmelerini içerir.

Çocuğun okul isteklerini karşılamaya ve özellikle okumayı öğrenmeye hazır olması çok yönlü ve karmaşık bir olaydır. Çeşitli araştırmacılar tarafından okumayı öğrenmek ile sınırlandırılan hazırlık kavramı, her araştırmacı ve yazarın görüşüne uygun şekilde, değişik sayıda faktörü içermektedir. Harris ve Sipay okul hazırlığının değişik tamamlayıcı faktörlerden oluşan öğrenmenin biyolojik büyüme ile yakın çocuklar okul becerilerinin temelini erken yaşlarda edinmeye başlarlar. Bu temelin dayandığı temel olgular; temel güven, kendini kontrol, itaat, iletişim ve ortaklaşa hareket edebilmeyi içermektedir. Bu karakteristik gerçeklerin her biri çocuğun genel kültürü, okuma yeteneği,alfabeyi tanımasını, şekillerle olan kavramayı,sayıları, renkleri algılamasını geliştirecektir. Bu yetenekler çocuklar için önemli olup geliştirilmesi yukarıda sayılan karakterlere bağlıdır. Hazırlığı etkileyen faktörler arasında; beslenme,fiziksel aktiviteler, sağlık, çocuğun deneyimleri, aile yapısı ve yaşı gelmektedir. Bunlar arasında e önemli kriter yaş olmasına ragmen bazı öğrenciler beklenen yaşta okula hazır olmayabilirler.

İlköğretimin taleplerin kolayca yerine getirebilmesi, çocuğun bireysel özelliklerine bağlı olduğu kadar, çevrenin ona sağladığı imkanlarla da yakından ilgilidir. Hazır oluş ile ilgili çeşitli araştırmacılar çok sayıda faktör sıralasa da, Ortak fiziksel faktörlerin, zihinsel faktörlerin, duygusal faktörlerin ve sosyal ve çevresel faktörlerin dikkat çekici olduğunu belirtmektedir.

“Amerika’daki tüm çocuklar okula, öğrenmeye hazır olarak başlayacaklar” temel hedefi doğrultusunda, çocukların okula hazır bulunuşları ile ilgili gereksinimleri şöyle sıralanmıştır: fiziksel sağlık ve motor gelişim, öğrenmeye karşı tutum, dil becerisi ve kullanımı ve zihinsel beceri ve genel bilgi.

Healy’de okula hazır olmada, çocuğun yaşam deneyimlerinin ve sinir sisteminin, gelişim programı ile yukarıda sayılan altı faktörün etkileşimi içinde bulunduğunu belirtmektedir. McCleleland, Acock ve Morrison çocukların okula hazır olduklarını belirlemede kronolojik yaşın çok fazla dikkate alınmaması ve çocuğun okula başlaması için bilişsel olarak yeterli olgunluğa ulaşmasının yeterli olacağını dile getirmektedirler.

ZİHİNSEL FAKTÖRLER

Son çocukluk döneminin başlarında dengesiz ve olumsuz bir gelişim dikkat çekmekte özellikle altı yaşına rastlayan bu gelişim özellikleri yedi yaşından itibaren yerini düzenli ve dengeli bir döneme bırakmaktadır. Tüm dünyada çocukların somut işlemler döneminde okula başlamaları bir tesadüf değildir. Bu dönemde çocuk beş duyu organı ile algılayabildiği olgu ve olaylar konusunda mantıksal olarak düşünebilir ve yargıya varabilir. Ancak duyu organları ile algılanmadığı olgu ve olaylar konusunda mantıklı düşünmede güçlük çekebilmektedir.

Çocuğun öğrenmesini etkileyen bir başka önemli faktör de zekadır. Zeka genel olarak değişikliklere uyum sağlama kabiliyeti olarak tanımlanmaktadır. Çocuğun okulun verdiği karmaşık bilişsel problemlerle baş edebilmesi için bu konuda gerekli zihinsel performansa sahip olması gerekir. Okula başlamada gerekli okul olgunluğu içinde en önemli konu bireyin zihinsel performansa sahip olması ile ölçülür. Zeka, çocuğun anne babadan almış olduğu önemli kalıtsal

Çocuğun öğrenmesini etkileyen bir başka önemli faktör zekadır. Zeka genel olarak değişikliklere uyum sağlama kabiliyeti olarak tanımlanmaktadır. Çocuğun okulun verdiği karmaşık bilişsel problemlerle baş edebilmesi için her konuda gerekli zihinsel performansa sahip olması gerekmektedir. Okula başlamada gerekli okul olgunluğu içinde en önemli konu bireyin zihinsel performansa sahip olması ile ölçülüdür. Zeka, çocuğun anne babadan almış olduğu kalıtımsal özelliklerden biridir, ancak daha iyi geliştirmek için uygun koşullar ister.

FİZİKSEL FAKTÖRLER

Okula hazır olmada fizyolojik faktörler incelendiğinde, bireylerin birbirinden farklı bir gelişme içinde olduğu gerçeğini göz önüne alarak bireylerin yaşları aynı olsa da okuma ve okulda başarılı olmada farklı olduğu göze çarpmaktadır. Yaşları aynı olduğu halde gelişme hızları, zihin seviyeleri, sosyo-ekonomik ve kültürel olanakları farklı olan çocukların, ilköğretimin isteklerini cevap vermedeki başarıları da birbirinden farklı olmaktadır.

Fiziksel gelişim okula hazır bulunuşluk ile ilgili en önemli etkendir. Çocuk okula başlamadan önce sağlık muayenesinden geçirilmelidir. Çocuğun işitme ya da görme probleminin olup olmadığı tespit edilmelidir. İşitme ya da görme problemi olan çocuklar doğal olarak öğrenme güçlüğü çekmektedirler. Sonuç olarak, çeşitli fiziksel faktörlerin etkisini kesin olarak belirlemek güç olsa da, gerek nörolojik gerekse görme-işitme gibi fiziksel faktörler çocuğun hazır oluşunda önemli rol oynamaktadır. Çocuğun fizyolojik ihtiyaçlarının giderilmesi de onun okulda başarılı olması açısından gerekli görülmektedir.

Türkçe okuyup yazma ile ilgili kesin bulgular olmamakla beraber, normal bir zeka düzeyine sahip altı yaş çocuklarının okuma yazmayı uygun şartlarda kısa zamanda öğrendikleri gözlemlere dayalı olarak söylenebilir. Uygun olmayan çevre koşullarının insanın zeka gelişimini de olumsuz yönde etkilediği yapılan çeşitli araştırmalara göre doğrulanmış bir görüştür.

SOSYAL DUYGUSAL FAKTÖRLER

Çocuğun doğduğu andan itibaren aile çevresinde geçirmiş olduğu yaşantıların istikrarlı bir sevgi şefkate dayalı olması, çocuğun büyüdükçe sosyal yaşama katılmasını kolaylaştıran önemli bir süreçtir. Bu sürecin sağlıklı geçirilmesi duyuşsal açıdan da çocuğun özgüven ve özsaygı yeteneklerini kazanması sağlayacaktır. Bu süreç, okula duyuşsal ve sosyal hazır bulunuşluk açısından çok önemlidir.

Çocuk ilk toplumsal ilişkilerini çevresi ile duygusal etkileşimine bağlı olarak kurar. Anneden ve öteki insanlardan aldığı etkilere göre olumlu veya olumsuz duygusal davranış modelleri ve bunlara uygun kişilik yapısı geliştirir. Çocuğun duygusal sorunlarının ve kişilik özelliklerinin onun için yepyeni bir ortam olan okulun (özellikle de) ilk günlerinde etkili olduğu şüphesizdir. Duygusal olarak dengeli olmayan, aşırı derecede hassas ve anneye bağımlı, anneden ayrılmakta zorluk çeken çocukların okuldaki öğrenme faaliyetlerine katılmaları çok güçtür. Anneden ayrılmaları diğer çocuklardan daha uzun süren bu çocuklar, sonunda bunu başardıkları zaman da, artık sınıf arkadaşları öğrenme sürecinin büyük bir bölümünü Karşılıklı etkileşimi aracılığı ile gelişen karmaşık bir kavram olduğunu ifade ederler.

Ayrıca bunun çocuğun yetenekleri ve öğretim yöntemi arasındaki uygunluğa bağlı olduğunu da belirtirler. Haris ve Sipay’a göre, hazırlığın saptanmasında; kronolojik yaş, cinsiyet, zeka, fiziksel yeterlilik (yeterli sağlıklı beden gelişimi), deneyim, dil faktörleri, duygusal ve toplumsal olgunluk, okuma ve kitaba ilgi duyma gibi faktörler de önem taşımaktadır. Anthony, okula hazırlık olmada fiziksel, sosyal, duygusal, zihinsel ve dil gelişimi alanlarının etkili olduğunu belirtmiştir. Benzer şekilde, güven genel olarak okul öncesi sınıflarda okula hazırlığa görsel olgunluk, renkleri ayırt etme, gözsel hafıza, göz-el koordinasyonu, işitsel ayırt etme/duyma, sosyal ve duygusal etkenler ve dikkat süresinin etkili olduğunu ileri sürmektedir. Buna ek olarak, Ulusal Eğitim Hedefleri Panelinde (The Natıonal Educatıon Gols Panel) “Amerikadaki tüm çocuklar okula, öğrenmeye hazır olarak başlayacaklar” temel hedefi doğrultusunda, çocukların okula hazır bulunuşları ile ilgili gereksinimleri şöyle sıralanmıştır: fiziksel sağlık ve motor gelişim, sosyal ve duygusal gelişim

Bu kez de onlardan geri kalmış olmak yüzünden hayal kırıklığına uğrarlar. Araştırmacılar çocuğun duygusal olarak kararlı ve dengeli olmamasının mı okumayı öğrenmeye engel olduğunu, yoksa öğrenemediği için mi duygusal sorunların (isteksizlik, ilgisizlik, ağlama, aşırı saldırganlık veya hareketsizlik, kardeşleri, arkadaşları, öğretmenleri ile iletişim kuramama, kendi hayal dünyasında kapalı kalma vs.) ortaya çıktığını belirtmekte güçlük çekmektedirler. Ancak kesin olan, duygusal sorunlarla öğrenmedeki başarısızlığın her zaman birlikte görüldüğüdür.

Okul öncesi dönemde gelişmesi gereken yeterlik alanlarından biri de, çocuğun kendi kişiliğinin farkında olmasıdır. Çocuk, kendisi hakkında ne hissettiğini, çevresindeki dünya ile baş edebilmek için hangi becerilere sahip olması gerektiğini okul öncesi eğitim yıllarında öğrenecektir. Kendisi ve yetenekleri hakkında olumlu duygular geliştiren çocukların, yetersizlik ve başarısızlık duygularına sahip olanlardan daha meraklı, araştıran ve güdülenmiş kişiler oldukları gözlenmektedir (Seneoğlu, 1994). Kendinin farkında olmanın gelişimi, sadece vücudun ve duyu organlarının farkında olmanın gelişimi ile sınırlı değildir. Aynı zamanda, çocuğun duygularının farkında olmasını da kapsar.

Çocukların okul öncesi eğitim almalarının, bu eğitim sırasında sınıfa katılım, ortaklaşa çalışabilme ve bağımsız olabilme yeteneklerinin, ilköğretime hazırlık için ön şartlar olduğuna değinen araştırmacılar; sınıf aktivitelerine katılan, dikkatini aktivitelere yoğunlaştırabilen çocukların ileriki yıllarda akademik olarak daha iyi performans gösterdiklerini bulmuşlardır.

Mutlu ve huzurlu bir okul öncesi dönem geçiren çocuk duygusal ve sosyal yönden daha uyumlu olarak okula başlar. Duygusal uyumu tam sağlamamış, kendine güvensiz ve ürkek bir çocuk ise diğer becerilere sahip olsa bile genellikle okumaya hazır sayılmaz. Öğretmenlerden okula hazır olmanın anahtar bileşenlerini tanımlamaları istendiğinde; pozitif davranışlar olan, heveslilik, ortak çalışma, yönergeleri uygulama, sınıfın uyumunu bozmama gibi davranışları, alfabenin harflerini söylemek veya rakamları saymak gibi özel becerilerden daha önemli olarak değerlendirdikleri tespit edilmiştir. Ayrıca saldırgan davranış ve kendini kontrol eksikliği, okula hazır ola ve uyum konularında en önemli problem olarak görülmektedir.

ÇEVRESEL FAKTÖRLER

Günümüzde bir zamanların çevre mi kalıtım mı tartışması güncelliğini yitirmiş artık ikisinin de önemli faktörler olduğu kabul edilmiştir. Bireyin kalıtsal olarak getirdiği potansiyelin gelişmesi, onun için çevresinde sunulan koşullarla sınırlıdır. İyi çevre koşullarında yetişen çocuklar yapılan araştırmalarda daha başarılı olarak tanımlanmıştır. Bireyin çevre koşullarından en fazla etkilendiği dönem çocukluk çağıdır.

Aile ortamı ve sosyal çevre; hem zeka gelişiminden, hem de zekanın gelişmesinden etkilenen öğrenme yeteneğinin gelişmesinde, dolayısıyla okula hazırlıklı olmada son derece önemli bir rol oynar. Toplumsal çevre koşullarının da çocuğun gelişiminde önemli rolü olduğunu vurgulayan ve özellikle yaşamın ilk yıllarında aile ve yakın çevrenin sağladığı olanakların çocuğun duygusal, toplumsal ve zihinsel gelişimindeki rolüne değinen görüşler giderek daha ön plana çıkmaktadır. Eğer yetişkinin rehberliği yoksa çocuk, deneyimlerinin önemli yönlerini özümlemekte ve dilin içeriğini ve yapısını geliştirmekte güçlük çekmektedir. Bu nedenle aile çevresi, çocuğun yaşamının ilk beş yılında önemli bir temel eğitim kurumudur.

Çocuğun okula hazırlıklı oluşunu etkileyen en önemli faktörlerden biri de yakın çevre koşullarıdır. Anne ve babanın okul kurumuna verdiği önem, değer ve buna bağlı olarak geliştirdiği tutum kadar, çocuğa sunduğu olanaklar da büyük önem taşımaktadır. Çocuğun okul öncesi evrede eğitim kurumuna gönderilmiş olması, erken gelişim yıllarından itibaren ona kitap okuması, tiyatro, sinema, konser, resim sergisi ve müzeye götürülerek bunlar hakkında tartışılması, okula hazırlık adına çocuğa sunulan önemli olanaklardır.

Çevre koşullarındaki olumsuzluk kişinin bütün alanlarındaki gelişimi etkilemektedir. Düzenli bir aile yaşamı çocuğun okul başarısı üzerine etki yapan önemli bir etmendir. Lammerman’a göre okul başarısı ile ailenin geliri arasında %19, okul başarısı ile yaşama koşulları arasında %53, okul başarısı ile uyumlu aile yaşamı arasında %63 oranında ilişki bulunmaktadır.

İlkokul çocuk için yepyeni bir sosyal çevredir. Okulun uyulması gereken kuralları, çocuğun tanımadığı diğer çocuklarla ve öğretmenlerle karşılaşması ve başarmak zorunda olduğu öğrenim görevleri onun bu yeni çevreyle uyum sağlamasında güçlüklerle karşılaşmasına neden olur. Çocuğun okul öncesi eğitim sırasında yaşantıları mutlu ve anlamlı olursa ilkokula kendine yönelik olumlu duygularla başlaması, uyumu ve başarı olasılığı artacaktır.

Çevresel faktörler de, ailenin sosyo-ekonumik ve kültürel düzeyi, ailede okula gden başka kardeşin olması, evde görsel ve işitsel iletişim araçlarının bulunması, çocuğun yazılı malzemeler ile karşı karşıya getirilmesi okuma hazırlığını etkileyen unsurlar olarak sayılabilir. Çocuğun fiziksel çevresindeki uyaranlar, görsel-işitsel araçlar çocuğun okumaya karşı isteğinin artmasına neden olur. Uyaranların çocuğun sadece okuma ile ilgili değil, hayata ilk başlangıcından itibaren çocuğa doğrudan gerekli olduğu araştırmalarla ortaya konulmuştur. Çocuklara uyurken masal okumak, onları gezmeye, sinemaya götürmek, ev yaşamındaki uyaranların hepsi onların topluma uyumlarında ve gerek zihnen gerekse psiko-sosyal açıdan gelişimlerinde önemli gereksinimleridir. Eğer bir çocuk her bakımdan gerekli şeyleri aldığı bir çevrede yetişmişse ve kalıtsal bir sorunla karşılaşmışsa okula hazır demektir.

Sonsöz…

Çocuğun ilköğretimin, gerektirdiği programlı etkilere katılmak, öğretmenin yönergelerini yerine getirmek ve okuma yazma, aritmetik gibi görevleri yerine getirmedeki başarısı; Bain’in ileri sürdüğü gibi “çocuk okula başladığı zaman ya yaşamın ilk altı yılındaki başarılı ve sosyal etkileşimin ürünlerini toplar ya da başarısız ilişkilerden dolayı güçlüğe uğrar” ifadesiyle açıklanabilir. Bu konuda çocuğun okula hazır oluşunu sağlamak için okul öncesi eğitim kurumları aileden sonra önemli fırsatlar sunan yerlerdir.

Dier Aile Danışmanlığı Makaleleri

Kullanm Koullar ve Yasal Uyar

© 2024 Tm Haklar Sakldr Bursa Aile Danma ve Aile Danmanl. Site: 3 nlem Tasarm